Değişen Dünyada Geleceğin Meslekleri

Bundan 2 yıl önceydi. Ankara Teknokent’te dünyanın ilk 10 şirketinden bir tanesi için yeni mezunlara yönelik bir işe alım sürecini yönetmek üzere firmanın İnsan Kaynakları yöneticileri ile bir araya gelmiştik. İnsan Kaynakları yöneticileri kendilerine binlerce başvuru geldiğini, bu nedenle önce üniversiteler bazında elemeye gittiklerini ve sadece Türkiye’nin akademik olarak en üst sırasındaki beş üniversitenin mezunlarından gelen başvuruları dikkate aldıklarını, bunu yaparken not ortalamasına da bakarak sadece yüksek onur seviyesindeki mezunları sürece dahil ettiklerini gururla anlatıyorlardı. Üstelik bu elemenin sonucunda başvuruya hak kazanan tüm gençleri çok zor bir genel yetenek ve İngilizce sınavına da soktuklarını ve tüm bu süreçler sonunda elde kalan 40 mezunu mülakatlara davet ettiklerini söylediler.

Şirket yöneticileri ile birebir mülakatlara girmeden önce bu gençlerin iletişim tarzlarını görmek adına İnsan Kaynakları bizden bir Grup Çalışması uygulaması yapmamızı istemişler ve böylelikle seçim sürecine bir dış gözü dahil etmişlerdi.  Bu süreçte altışar kişilik gruplar halinde mezunlar bir toplantı masası etrafında oturtuluyor, kendilerine işle ilgili bir sorun yazılı olarak veriliyor, bu sorunu okuyup değerlendirmeleri için kısa bir süre tanınıyordu. Süre dolduğunda ise sorunla ilgili görüşlerini kendi aralarında tartışmaları ve verilen süre sonunda grup olarak bir karara varmaları bekleniyordu. Biz ve şirketin İnsan Kaynakları yöneticileri de odanın uzak bir köşesinde onları sessizce izliyor ve notlar alıyorduk.

“Buraya kadar anlattığınız şeyler şu anda hemen hemen tüm şirketlerin İnsan Kaynakları süreçlerinde uzun yıllardır kullanılan bir sistem ve bu yazıyı yazmanızı gerektirecek ilginç bir şey yok!” diyebilirsiniz. Haklısınız da; ancak işin ilginç kısmı şimdi başlıyor! Bu “seçilmiş”, “en iyinin en iyisi”, “cremé de la cremé” gençler birbirlerinin gözlerinin içine bakarak konuşmakta, kendi görüşlerini açık ve net ifade etmekte ve en önemlisi başkalarından gelen önerileri dikkate alarak ortak bir çözüm yaratma sürecinde sudan çıkmış balığa döndüler. Tam yarım saat boyunca tek kelime etmeden oturanlardan, sadece önüne bakıp bir şeyler karalayanlara ya da söze başlayıp, kimseye söz hakkı vermeden didaktik şekilde tüm toplantıyı gasp edenlere kadar çok çeşitli profilleri izledikçe, İnsan Kaynakları yöneticilerinin hayretle açılmış gözlerinde “biz nerede hata yaptık? Bunlar akademik başarı olarak Türkiye’nin ilk yüzünün içindeyse, geri kalanlar nasıldır kim bilir!” kayar yazısını okumaya başladık.

Şimdi bana “e ne var bunda? Akademik başarı ile

iş hayatındaki başarı hiçbir zaman paralel

olmamıştır ki!” diyebilirsiniz.

O zaman biz neden başarıyı not ortalamaları, yabancı dil seviye düzeyleri ya da iyi okullardan mezun olmakla tanımlıyoruz? Burada sorulması gereken temel soru “eğitimin amacının ne olması gerektiği?”dir kanımca. Eğer amaç bir bilgisayar hafızası gibi bilgi tutma yeteneği olan kişiler yetiştirmekse o zaman şu anki sistem bu amaca son derece uygundur. Bilgisayarın hardware’i ne kadar büyükse o kadar çok bilgi saklar. Ama eğer amaç bu bilgileri depolamak değil, akıllı bir yazılım gibi gereksinim duyulduğunda o bilgiye ulaşacak ve etkin şekilde kullanacak bir zeka yaratmaksa, işte bu maalesef bugünkü eğitim sisteminde olmayan bir yetkinliktir!

Cep telefonlarımızdan bile tüm bilgilere saniyeler içinde erişebildiğimiz bir çağda, neden gençlerimize bu bilgileri yüklüyoruz? İş hayatına başladıklarında benzer seçim süreçlerinde başarılı olan ve bu nedenle aynı hardware’i taşıyan pek çok kişiyle birlikte çalışacaklarına göre, onların arasındaki fark nerede ve nasıl ortaya çıkacak? Kim başarılı iş sonuçları geliştirecek? 

Bu sorulardan yola çıkarak iş hayatında başarıyı ne getirir sorusuyla ilerlersek, buna verilecek pek çok yanıt olsa da verilmeyecek yanıtlar kesinlikle, okul birincilikleri TOEFL puanları, IB sınavında başarılı olup olmamak değildir.  Okul hayatında başarı lineer yani doğrusal bir ilişki içerir. Öğretmen konuyu anlatır, ödevler, projeler verir, iyi bir öğrenci de dersi dikkatle dinler, ödev ve projelerini zamanında yaparsa kendisinden beklenen başarıya her durumda ulaşır. Yan sırada oturan arkadaşının beklentilerini anlaması, kendi görüşlerini tüm sınıfa kabul ettirip onları peşinden sürüklemesi, okuldaki temizlik görevlisinden müdüre kadar farklı konumdaki kişilerle iyi ve kalıcı ilişkiler kurması ondan beklenmez. Bunların hiçbirini yapmadan da okul birincisi olabilir.  Ancak eğer bir laboratuvarda tek başına çalışmıyorsa -ki çalışsa bile bulgularını birilerine anlatması eninde sonunda gerekecektir! – iş hayatına girdiği ilk andan itibaren burada başarılı olmanın doğrusal bir yolu olmadığını, tam tersine matris hatta bir örümcek ağı gibi kaotik yollar olduğunu ve başarılı olmak için çok farklı değişkeni aynı anda dikkate alması gerektiğini fark edip şaşıracaktır.

O zaman biz bu gençlere iş hayatında başarılı ve aynı zamanda yaptıkları işten mutlu olmalarını sağlamak için ne öğretmeliyiz? İşte yetkinlik kavramı tam da burada sahneye girer.  Yetkinlik en basit tanımıyla bir kişinin yaptığı işte başarılı olmasını sağlayan bilgi, beceri ve davranışların bütünü olarak ele alınabilir.  Buradan da anlaşılacağı üzere, şu anki eğitim sisteminde başarı için gerekli bilgilerle donattığımız gençlerimize bu bilgileri kullanmayı ve hatta bir adım öteye giderek davranışa dönüştürmeyi öğretmeden onları iş hayatının engin denizlerine atıyoruz.

Şimdi gelin hep birlikte 21. Yüzyılda iş hayatında başarılı olmak için gereken yetkinliklere birlikte bakalım. Dünya Ekonomik Forumu tarafından yayınlanan Geleceğin Meslekleri Raporu: önümüzdeki yıllarda ihtiyaç duyulacak 10 yetkinliği aşağıdaki gibi sıralıyor:

1.       Analitik düşünme ve inovasyon

2.       Aktif öğrenme ve öğrenme stratejileri geliştirebilme 

3.       Yaratıcılık, orijinallik ve inisiyatif oluşturabilme

4. Teknoloji dizaynı ve programlama 

5.       Eleştirel düşünme ve analiz

6.       Karmaşık problemleri çözebilme

7.       Liderlik ve sosyal etki yaratabilme

8.       Duygusal zeka

9.       Neden-sonuç ilişkisi kurabilme, problem çözme, fikir geliştirme

10.   Sistemik düşünme ve değerlendirme

Üstelik bir yandan gençlerimizden bu yetkinlikleri beklerken, diğer yandan iş hayatında da sürekli bir yenilenme ve değişim yaşanıyor. Geçmişte geçerli olan pek çok iş alanı tamamen oradan kalkarken, ilk duyduğumuzda tam olarak ne iş yaptığını anlamadığımız yeni meslekler ve iş alanları ortaya çıkıyor.  Örneğin Linkedİn 259 Milyon hesap üzerinden yaptığı araştırmada 2008 yılı ile 2013 yılı arasında en çok artış gösteren işleri de şu şekilde sıralamış:

  • IOS Developer – IOS Geliştiricisi

  • Android Developer – Android Geliştiricisi

  • Zumba Instructor – Zumba Eğitmeni

  • Social Media Intern – Sosyal Medya Uzmanı

  • Data Scientist – Veri Bilişimcisi

  • UI/UX Designer- UI/UX Tasarımcısı

  • Big Data Architect – Büyük Veri Mimarı

  • Beachbody Coach – Farklı Amaçlara Yönelik Ev Antrenmanları ve Beslenme Programları Koçları

  • Cloud Services Specialist -Bulut Hizmetleri Uzmanı

  • Digital Marketing Specialist – Dijital Pazarlama Uzmanı

Bu liste bize çok önemli bir şeyi daha gösteriyor: artık iş hayatında başarılı olmak için mutlaka sahip olunması gereken üç temel yetkinliğin Değişime Uyum ve İnovasyon, Sürekli Öğrenme İsteği ve Duygusal Zekaya Sahip Olma yetkinlikleri olduğunu. Çünkü bugün bildiğiniz yöntemler artık çok kısa zamanda yerine yenilerine bırakıyor ve kişi bu değişimlere açık değilse ve yeni şeyleri öğrenmek konusunda isteği yoksa çok kısa bir zamanda oyunun dışında kalabiliyor. Duygusal Zeka ise özellikle birlikte iş yaptığımız paydaşlarımızın isteklerini ve önem verdikleri noktaları anlamak adına olmazsa olmaz, çünkü bu beklentiler de aynen teknoloji gibi eskiye oranla çok hızlı değişiyor.  Geleceğin dünyasında belki de sürekli duyacağımız terim olan Empati, burada devreye giriyor. Başarı artık karşımızdaki kişilerin- iş arkadaşı, yönetici, müşteri, tedarikçi, rakipler hatta toplumun tüm bireyleri- şu anki gereksinimlerini doğru anlamanın ve karşılamanın ötesinde, onların henüz farkında bile olmadıkları ve gelecekte ihtiyaç duyabilecekleri öngörüp bunları en iyi şekilde karşılayacak sistemler ve davranışlar geliştirmekten geçiyor.

Bu konunun bir başka ama çok önemli bir boyutu da bu davranışları sergilemelerini beklediğimiz Y kuşağının taşıdığı özelliklerinin bir önceki kuşaktan çok daha farklı olması. DELLOITE MILLENIAL SURVEY’in yaptığı bir araştırmaya göre, 2025 yılı itibarıyla iş yaşamı sakinlerinin yüzde 75’inin Y kuşağı çalışanlardan oluşacağı söyleniyor. Hal böyle olduğunda dengeyi ve uyumu sağlamak için bu kuşak çalışanlarının özellikleri ve iş yapış tercihleri konusunda özenli olmak gerekiyor. Bu nesil yaptığı iş ne olursa olsun, onu kendi işiymiş gibi sahiplenmeyi ve işindeki anlamı keşfetmeyi seven, kendini geliştirmek ve yaratıcı düşünmek isteyen, topluma katkı sağlamayı önemseyen bir nesil olarak tarif ediliyor. Daha özgür çalışmak istiyorlar, hiyerarşik yönetsel yapıdan hoşlanmıyorlar; görev tanımlarında, çalışma alalarında ve çalışma saatlerinde esnek olmak istiyorlar. Onlar için iş yerinde ve iş yaşamının içinde iyi hissetmek neredeyse maddi kazanç kadar önemli. İyi bir iş yaptıklarında fark edilmek ve mutlaka sözlü olarak takdir edilmek istiyorlar. İleriye dönük konuşmalar, hayaller, hedefler onlar için son derece değerli. Terfi etmekten çok yeni becerilerle donanmayı istiyorlar. Tüm bunlar olduğunda da ne iş yapıyor olurlarsa olsunlar, yaptıkları işi sonuna kadar sahipleniyorlar.

Şimdi bu özelliklerle, iş hayatı ve genel olarak toplumlardaki gelişmeleri birlikte ele alırsak, ortak küme diye tanımlayabileceğimiz aşağıdaki yetkinliklerde mutlaka ve mutlaka üniversite öğrencilerini iş hayatına atılmadan önce ve iş hayatı süresince de geliştirmek gerekiyor.

  • Değişime uyum sağlayabilme (Adaptability to change): Teknoloji, aslında çok hızlı bir değişimi beraberinde getiriyor. Bundan 10 yıl önce var olmayan meslekler şu an en çok arananlar, daha önce hiç duymadığımız bir yenilik şu an günlük hayatımızın normal bir parçası olabiliyor. Dolayısıyla sürekli öğrenmeyi ilke edindiğimiz “survival of the fittest” vazgeçilmez bir gerçeklikle işliyor.

  • Pozitif duruş (Positive attitude): Pes etmeme, kararlılık, çalışkanlık, hoşgörü, yeni fikirlere açık olma, etkin dinleme, güçlü iletişim gibi pek çok yetkinliği içinde barındıran bu duruş belki de bizim ileriyi görmemiz ve oraya ulaşmamız için motive edici en büyük güçlerden biri.

  • Etik değerler (Ethics): Teknoloji ve akıllı araçlarla sarmalanmış bir dünyada belki de bizi insan yapan ve içinde var olduğumuz dünyayı yaşanılır kılmaya devam ettirecek bu yetkinlik, cömertlik (generosity), içtenlik ve doğallık, kibarlık, hırs ve egodan arınmış bir başarı anlayışı (~humility), dürüstlük, kendi potansiyelinin farkında olma ve büyük resmin (toplum, doğa, evren) bir parçası olduğunun bilincini içinde barındırıyor.

İşte FUPİ sistemi bu alanlarda gerek yeni mezunları gerek üniversite öğrencilerini gerekse kariyerlerinin başında olan çalışanları iş yaşamında başarılı olmalarını sağlayacak yetkinliklerde hangi aşamada oldukları ve bu yetkinlikleri nasıl geliştirebilecekleri konusunda benzersiz, kişiye özel ve davranış bazlı bir sistem uyguluyor. FUPİ ile daha fazla bilgi edinmek için lütfen tıklayınız.

Kaynakça:

Köseoğlu Erkan, “Değişime Yön Veren Bir Meslek: Değişim Ajanlığı” Harvarda Business Review, 4 Aralık 2019

http://wersm.com/linkedin-8-out-of-10-most-popular-job-titles-didnt-exist-5-years- ago/#ixzz3jg91fR00

Ermut, Nazlı Kılan “Geleceğin İş Yaşamında İnsan Ve Teknolojinin Akıllı Dengesi” Harward Business Rewiev 24 Mart 2020

Akgül, Ebru Meriç, “Yetkinlik 4.0” Harvard Business Review, 26 Eylül 2017

  
Previous
Previous

“SEVDİĞİN İŞİ YAP” ya da “HOBİNİ İŞE DÖNÜŞTÜR”