Bu Su Hiç Durmaz…

Milattan önce 6. Yüzyılda Efes’de doğan ve yaşayan Yunan filozof Heraklitos belki de hepimizin çok iyi bildiği sözüyle bugünün dünyasını öngörüp anlattığını bilmeden bu tespiti yapmıştı. Heraklitos “Her şey hareket halindedir ve hiçbir şey sonsuza dek kalmaz. Bu yüzden de aynı ırmağa iki kez giremeyiz. Çünkü ikinci kez ırmağa girdiğimde ben de değişmiş olurum, ırmak da.” demiş ve aslında insanın ve evrenin sürekli bir devinim, yenilenme, dönüşüm içinde olduğunu bizlere söylemiştir.

Değişim insanı büyüten, geliştiren, kabuğunu kırmasını sağlayan bir olgu olsa da içinde aynı zamanda insanı korkutan önemli bir parametreyi de barındırır: Belirsizlik! Dolayısıyla insanı diğer canlılardan ayıran en önemli özelliği değişime ayak uydurabilmesiyken, başlangıçta bu süreç sancılı ve zor bir süreçtir.

Bizler bildiğimiz ve anladığımız şeylerden korkmayız, çünkü ne zaman önlem almamız gerektiğini, ya da ne yaparsak bir sorun yaşamayacağımızı artık biliyoruzdur. Ancak ilk kez karşılaştığımız bir durum, sonunda bize çok güzel fırsatlar getirecek bile olsa, başlangıçta hepimizde bir tedirginlik, endişe ve kaygı yaratır. Bildiğimiz şeyleri, düşünmeden otomatik şekilde yapmanın getirdiği rahatlık ve aynı şeyi yaparak aynı sonucu elde edeceğimizi bilmenin yarattığı güven, yeni bir durumla karşılaştığımızda ortadan kalkmak zorundadır. Bu da yeniden öğrenmek, denemek, alışmak ve terlemek demektir. Üstelik tüm bu çabanın sonunda elimize ne geçeceğini bilmeden!

Bu kaygılar ve zorluklar eğer insanı değişimden koruyabilmiş olsaydı, şu anda hala tarihin ilk dönemlerindeki insanların yaşadığı gibi bir hayatımız olurdu. O zaman insan, tüm bu zorluklara ve bilinmezliğe rağmen neden gelişti ve değişti dersek, insanın belki de en değerli özelliklerinden biri olan merak duygusu bize bu durumun nedenini açıklar.

İnsan merak ettiği, denediği, aynı yoldan gitmediği sürece gelişir. Üstelik artık günümüzde değişimin hızı, düzenli takip etmezsek bir ay içinde sanki yıllardır bir mağarada kapalı kalmışız da bir anda dünyaya geri dönmüşüz gibi bizi şaşırtacak boyuta ulaşmış durumda.

Bu konuyu iş dünyası yönünden ele alırsak, artık üniversiteden mezun olduğumuzda edindiğimiz bilgilerin geçerlilik süresinin çok kısaldığını ve kişinin kariyer anlamında kendisini ileriye taşıyabilmesi için sürekli olarak yeni şeyler öğrenmesi ve değişime çok hızlı uyum sağlaması gerektiğini görebiliriz. Üzerinde çalışıp uzmanlaştığımız bir yöntem, yeni bir buluş sayesinde tamamen ıskartaya çıkabilir ya da bizim yaptığımız bir görevi yapay zeka çok daha kısa zamanda ve etkin şekilde yapabilir.

Teknolojinin gelişimine paralel olarak, herkes her çeşit bilgiye dünyanın her yerinde bir ekran aracılığıyla ulaşabiliyorken, bizi iş dünyasında başarılı kılacak şey artık bizim bu bilgileri ne kadar yakından takip ettiğimiz, kendimizi ne sıklıkta güncellediğimiz ve bu bilgilerden nasıl farklı sonuçlar üretebildiğimiz olacaktır.

O zaman iş hayatına yeni giren ya da kariyer anlamında bir hedefi olan kişiler ne yapmalı derseniz, size ilk önerimiz, edindiğiniz bilgilere ve öğrendiğiniz yöntemlere her zaman şüpheyle yaklaşın ve deneyiminize aşık olmayın olacaktır. Çünkü bilgiye ve deneyime aşık olmak, onun eksik yönlerini ve risklerini görmenizi engelleyecektir. Her yöntem ilk keşfedildiğinde çok iyi sonuçlar üretse de zamanla yetersiz kalacaktır.

İkinci önerimiz ise, konular ve bilgiler arasında herkesin kurabildiği bağlantıları kurmanın ötesine geçen bir bakış açısı geliştirmeye çalışmanızdır. Burada söylemek istediğimiz, yenilikçi düşünmenin temelinde herkesin görebildiğini farklı şekilde algılamak ya da birbiri ile ilgisiz görünen unsurları birleştirebilen bir düşünce sistemini yaratmaya çalışmaktır.

Üçüncü ve en önemli önerimiz ise hata yapmaktan, başarısız olmaktan, insanların sizinle alay etmesinden ya da sizi eleştirmesinden korkmadan yeni şeyleri deneyebilmek cesaretini taşımanızdır. Bir çocuk gibi düşerek, kalkarak, ağlayarak ya da gülerek ama sürekli öğrenerek ve deneyerek ilerleyen kişiler hem iş hayatında hem özel hayatlarında daha başarılı olacaklardır. Çünkü sorunlar ve yeni durumlar onlar için bir oyun, bir parkur, bir gizem olarak görünecek ve ne kadar zorlanırlarsa zorlansınlar meraklarına ve heveslerine engel olamayacaklar ve bu sorunları çözme yoluna gideceklerdir.

Ez cümle, insan dünyayı hiçbir zaman olduğu gibi kabul etmedi, hep araştırdı, sorguladı, zorladı ve üretti. Şimdi bunları yapmak daha kolayken, insan değişim karşısındaki korkusunun temelinde neler yattığını kendisine samimiyetle sormalıdır. Düzeni kaybetmek, onaylanmamak, ayıplanmak gibi kaygılar kişiyi küçücük bir alana hapsedecek ve ama buna rağmen değişimin yüksek debili ırmağının önünde hiçbir duvar onu bu güçten koruyamayacaktır.

O zaman değişimi bir endişe faktörü olarak görmek yerine, içinde barındırdığı fırsatlara odaklanmalı, bu değişime nasıl kolay uyum sağlayacağımızı araştırmalı, bu değişimi daha önce yaşayanlardan bilgi almalı, düşmekten, hata yapmaktan korkmadan yeni yöntemleri denemeli ve sonunda başarılı olduğumuzda da bu sürecin kalıcı olmayacağını, bir başka değişimle karşılaştığımızda yine aynı yollardan geçeceğimizi bilerek hareket etmeliyiz.

Günümüz iş dünyasında Agile Thinking yani Çevik Düşünme, tüm yöneticilerin ve çalışanların sahip olması gereken bir yetkinlik halini almışken, bizler de esnek olmayı, yeni durumlar karşısında yeni pozisyonlar alabilmeyi, bilgilerimizi sürekli güncellemeyi ve değişen durumlara yönelik hep birkaç alternatif yöntem ya da çözüm geliştirmeyi denemeliyiz.

Artık edindiğimiz bilgiler, kazandığımız deneyim değil, bu bilgileri ne kadar yeni bilgilerle beslediğimiz, deneyimlerimizi yeni durumlara nasıl uyumlandırabildiğimiz ve her şeyi unutup yeniden ve bıkmadan ne kadar hızlı öğrenebildiğimiz ve değişebildiğimiz bizlere iş dünyasında başarılı getiriyor.

Hem ne demiş Bülent Ortaçgil: “Bu su hiç durmaz!” O zaman boğulmaktan korkmadan yeni limanlara yüzmeyi öğrenelim.

Next
Next

ZAMAN YÖNETİMİ: SON TAHLİLDE HEPİMİZ İÇİN 24 SAAT :)